Gençlerden Büyüklerine Mektup
Kompozisyon Yarışması Sonuçları
"Gençlerden Büyüklerine Mektup Kompozisyon Yarışması Sonuçlarının sonuçları belli oldu. Yarışmada Lise Kademesinde Birinci Olan Öğrenci Hüsnanur OKTAY oldu.
AH, MERHABA! Ah, merhaba! Ben doğdum. Endişeye gerek yok. Yakında yürümeye başlayacağım. Sonra benimle aynı yaşta olan onlarca çocukla bir arada olmam için bir binaya tıkılacağım. Aslında o kadar da özel olmadığımı öğrenir öğrenmez hayatımın geriye kalan 40-50 yılı boyunca para kazanmak için yapmam gereken işi sonrasında da aynı evde yaşayacağım ve birlikte bir zamanlar benim olduğum gibi bir çocuk yapacağım kişiyi seçeceğim. En sonundaysa ölümün nasıl bir his olduğunu öğreneceğim. Ah, merhaba! Ben on beş yaşındayım. Endişeye gerek yok. Göz açıp kapayıncaya kadar sizin yerinizi alacağım, sizin durduğunuz yerde duracağım. Ne de olsa yaşamın oku daima ileriye gider. Bizeyse oku takip etme düşer. Eminim ki ilerlerken birçok kez ardınıza baktınız ve şunları sordunuz: ‘‘Nereye gidiyor bu gençlik?’’ ama bu soruya cevap ararken bizlere bıraktığınız geçmişi de bugünü de unutuyorsunuz. Savaşlar başlatarak milyonlarca insanın ölümüne biz sebep olmadık. Anne Frank’i korkuyla gizlenmek zorunda biz bırakmadık. Aborjinleri kendi topraklarında katledip ölülerini müzelerde sergiletmedik. Halkın gözünün içine bakarak yalan söyleyen politikacılar bizlerle yaşıt değil. ‘‘Kızını dövmeyen dizini döver.’’ bizim sözümüz değil. Televizyonları her türlü şiddet bulunan dizilerle biz doldurmadık. Sokakta kadınları taciz edenleri ertesi gün salan hakimler bizler değiliz. Eğer bugün bir tanemiz bile işsiz kalmamak uğruna hayallerinden vazgeçiyorsa bu tamamen sizin yüzünüzden. Nereye gittiğimizi, bu halin ne olduğunu bize hep siz sordunuz. Bu sefer biz soruyoruz: Ne bu hal? Yapmanız gereken ne olursa olsun ilerlemekti. Bilimin, bilginin aydınlığını bize bırakarak, önümüzdeki engelleri temizleyip yolumuzdaki canavarları öldürerek ilerlemekti. Özgür ruhlu, aklı ve fikri hür nesiller yetiştirmekti. Adaleti ve eşitliği davranışlarınızla, bize örnek olarak göstermeniz gerekiyordu. Bunun yerine bize sevgiden çok nefreti gösterdiniz, sevmekten çok öldürmekten bahsettiniz. İnsanları dinlerine, dillerine, ırklarına, cinsiyetlerine göre ayırmamızı söylediniz. Hiç öyle ‘’Ben böyle biri değilim ki!’’ diyerek serzenişte bulunmayın. Bunların her biri eğer dünyada hala varsa sorumlusu kundaktaki çocuklar olamayacağına göre sizlersiniz! Hem genç olmak başlı başına bir zorluk bir değil midir? Bu koskocaman evrende bir toz tanesi olduğunu ilk kez fark edersin ve buna alışman beklenir. Daha hayatın ne olduğunu bilmeden onunla ilgili kararlar almaya başlarsın. Dostluğu, aşkı, kıskançlığı, gururu tadarsın. İlk kalp kırıklıkların bu zamanlarda başına gelir. Tüm bir ilkler silsilesi etrafını sarar. Geleceğe umutla karışık kaygıyla bakarsın çünkü bilinmezlik tatlı bir heyecanla birlikte ihtimallerin güzelliğine güzellik katar ve sana sonsuz bir umut kaynağı olur. Ne yazık ki bilinmezlik kaygıyı da getirir yanında. Korkmaman içinse sana miras bırakılan bugünün aydınlığı, ateşi oradadır. Seni ısıtır, yüzüne tatlı bir kızarıklık bırakır. Ne yazık ki bugünün gençleri o ateşi göremiyor. Sahip olduğumuz sanki tüm dünyaya bedelmiş gibi gelen tatlı gençlik dertlerinin yanında bir de geleceğe kaygıyla ve korkuyla bakıyoruz. Bizler sizin yarınınızız ama eğer karanlıkta elimizde hiçbir meşale olmadan gözlerimiz bağlı ilerlemeye çalışıyorsak eğer sebebi bugün ne o meşaleyi yakacak ateş ne de o göz bandını kesecek makas olmamasıdır. Bizler, kaybolduğunda ne yapması gerektiğini bilmeyen çocuklarınız ama korkmayın çünkü gece ne kadar karanlık olursa olsun küçük bir saman çöpünün tutuşmaya başlaması devasa bir aleve dönüşebilir. ‘’Bilim cenazeden cenazeye ilerler.’’ demişti Harrari. Aynı bilim gibi insanlık da eskinin yerine onun hatalarından ders alan yeninin geçmesiyle ilerler. Bize zor koşullar bıraktınız ancak unutmayın ki zor koşullar güçlü adamlar yetiştirir. Bizler hatalarınızdan ders alacağımıza söz veriyoruz.
"Gençlerden Büyüklerine Mektup Kompozisyon Yarışması" Sonuçlarının sonuçları belli oldu. Yarışmada Lise kademesinde İkinci Olan Öğrenci Eylem ŞİRAZİ oldu.
Sevgili büyükler; Size ruhumun en derinliklerinden gelen tüm düşüncelerimi özgürce aktarmak istiyorum bu mektubumda. Kaybolmuş dünlere, yanı başımızda uçup giden bugünlere ve bizi bekleyen ya da beklemeyen tüm günlere bir tebessüm edip dönüyorum yazmaya bütün içtenliğimle. Okumaya hazır olup olmadığınızı bilmiyorum ama ben çoktan yazmaya başladım bile. Ben bir çocuğum yani gelecekte sizin yerinize almaya aday birisiyim. Yavaş yavaş anlamlanıyor hayat denen bu uzun maraton belleğimde. Duygular, olaylar, olaysızlıklar... Çok karışık bir döngüdeyim. Her sabah başka bir ben uyanıyor sanki. Sırtımda çantam yok belki ama heybeme koyuyorum beni bana sevdirecek tüm güzellikleri. Neşelenmeyi öğütlüyorum mesela sizin bana ders çalışmayı öğütlediğiniz kadar. Bulutlara kuruyorum salıncağımı sizin bana ''Gerçekçi hayaller kur sonra üzülürsün.'' demelerinize aldanmadan. Tüm olanlara üzülmek şöyle dursun, kocaman gülümsüyorum bilhassa. Bir şarkı dinliyorum mesela. Bağıra bağıra söylüyorum sizin ''Elalem ne der?'' demelerinizi duymuyorum. Sesimin nasıl olduğuna aldırış etmiyorum hatta. Kimseyi önemsemiyorum çünkü başkasının özgürlüğüne saygısızlık yapmıyorum. Başımı yukarı kaldırıyorum sonra. Hayatla barışıyorum. Gözlerimin göremediği minik bir virüse hakaretler savurmuyorum ayrıca. Çünkü o bana yaşadığım hayatın güzelliğini hatırlattı. O beni olgunlaştırdı. Yanlış anlamayın sakın. Bunu kendimi üzmeyerek yapabileceğimi öğretti. Belki uzaklaştım sıralardan, belki yok okulun her bir köşesinde izim. Ama değerini bildim tüm güzelliklerin. O eski günlerin gelmesini beklemiyorum artık. Çünkü biliyorum ki yaşadığımız bugün; izi silinmemiş bir dün değil. Hayat çok hızlı. Bir sabah uyanıyorum. Bir de bakıyorum akşam olmuş. Ne yapayım yani durup hayatım bana gelmesini mi bekleyeyim? Beklemiyorum hayat seni. ''Sen bekle beni'' diyorum kendimce. Korkmayın sınavlardan şikayet etmeyeceğim size bu mektubumda çünkü hayatın kendisi de bir sınav değil mi zaten? Siz niye yapmayasınız? Kızmayacağım size içten içe '''Neden açılmıyor bu okullar?'' diye. ''Belki de böylesi daha hayırlıdır hepimiz için.'' demeyi öğreneceğim. Neden bu kadar ciddi ve asık suratlı olduğunuzu sormayacağım. Çünkü herkes hep gülümseseydi mutluluğun tanımı olmazdı. Anlıyorum artık çünkü. Hepimiz bu dünyaya bir kere geliyoruz. Hayat hepimize bir sayfa ayırıyor. Alıyoruz elimize kalemi başlıyoruz yazmaya, bazen kendi sayfalarımıza bazen başkalarının sayfasına. Kimininki renkten bir cümbüş oluyor, kiminin sayfası gri bir külden tomar. Çevriliyor o sayfalar. Günler oluyor ay, aylar oluyor yıllar; yaşanıyor duygular, sayılıp dökülüyor hayatın içinden tüm konular. Bazen dibine kadar hüzünler çalıyor kapıları, bazen yankılatıyor kahkahalar semayı. Birileri doğuyor, birileri ölüyor. Kimi köşesine çekilip ağlıyor kimi mutluluktan yerinde duramıyor. Bu düzen akıp giderken kimileri hâlâ hayaller haritasında her sabah başka bir rotaya takılıp onun olmayan yarınların planını kuruyor. Sakın gözleriniz satırlarımda dolaşırken demeyin bana ''Hayalsiz hayat mı olurmuş küçüğüm?'' diye. Hayalsiz yaşanmaz ama akıp giden hayatı da seyretmek olmaz değil mi? Yaşamak seyretmek ile olmuyor ki. Biraz çalışarak, biraz eğlenerek, biraz şarkı söyleyerek, biraz resim yaparak, biraz hayal kurarak, biraz şükrederek ve tüm bunlar olurken her gün günü bitirirken ''Ne güzel gündü ama?'' demek lazım. Keşkeleri unutup iyikileri dost edinmek lazım. Yaşadığımız bütün kötü olayları ağzımızdaki diş şekline bakmadan pervasız kahkahalarla savuşturmak lazım. Tüm kara bulutları dağıtıp atmak lazım. Her mevsimi ayrı sevmek lazım. Her insana gözümüzün içi gülerek bakmamız lazım. Yerden bir çöp alırken fotoğrafa almak yerine torunlarımıza iyilik yaptığımızın bilincine varıp mutlu olmamız lazım. Güneşi kucaklayıp yıldızlarla dost olmamız lazım. Başımız dik çıkmamız lazım bu yola. Hayatı kötülemek yerine yaşadığımız hayatı güzelleştirebileceğimizin farkına varmamız lazım. Şimdi tüm bunları zihninize kazıyıp bir merhaba ile selamlamak lazım hayatı. Silmek lazım bizi yıpratan her detayı. Dinlemek lazım yaşadığımız şu çok sesli hayatı. Keşfetmek lazım mutluluğun ötede değil ruhumuzda saklı olduğunu bulmayı. Boşvermek lazım insanların bize yaşattıklarını. Mutlu olmak lazım heyhat! Mutlu… Upuzun öğütler sıralamış gibi oldum sanırım sevgiyi hak eden sevgili büyükler. Ama eğer çocukluğunuzu özlediyseniz benden size minik bir tavsiye. Onu özlemeyin. Çünkü hayat ne on iki de ne kırk ikide. Hayat; sizin gerçek mutluluğu benliğinizde bulduğunuz her saniyede. İlk defa büyüklere bu kadar öğüt verdim sanırım. Bence çok güzel bir duyguymuş. Hem hep siz bize vermeyin canım. Bir kere de biz size verelim ama değil mi? Yani demem o ki; sunmuş hayat size kocaman bir sayfa. Doldurun işte en güzel duygularınızla, karartmayın. Ve kendinize çok iyi bakın Sizleri çok seven küçüğünüz
"Gençlerden Büyüklerine Mektup Kompozisyon Yarışması" Sonuçlarının sonuçları belli oldu. Yarışmada Lise Kademesinde Üçüncü Olan Öğrenci Furkan ERDOĞAN oldu.
SEVGİLİ BÜYÜKLERİM, Mazinin vermiş olduğu ruh ve tecrübe ile bugünümüze ve yarınımıza ışık tutan kıymetli büyüklerim, 1071' de Mala zgiı1' teki seferberliği, 1453' te İstanbul' daki ga yreti, 1915 ' te Çanakkale ' deki inancı günümüze taşıyarak gençliği maddi ve manevi fetihlere hazırlamaktasınız. Her yeni nesil kendinden önceki nesillerin tecrübelerinden istifade ederek istikbaline yön verir. Bizlerde de sizden edindiğimiz nasihat ve tecrübelerle hem kendimizin hem de bu mukaddes vatanımızın ahval-i istikbali için çalışmaktayız. "Geleceğimizin teminatı" olarak ifade edilen biz gençle rin, hayatın her alanındaki ilim kaynağı büyüklerimizin kendileri ve eserleridir. Sizler bize öyle ibretli hikayeler bırakın ki ileride bizlerde evlatlarımıza ve torunlarımıza, örnek teşkil eden o hikayeleri gururla anlatalım . Şunu hepimiz iyi biliyoruz ki geçmiş bir milletin hafızasıdır. Bu düsturla ehl-i istikbalin hafızasını doğru bir şekilde bilebilmesi için bizlere geçmişin şuuruyla güzel eserler bırakmanız bizim için çok büyük bir öneme sahip. Bizlere sevgide ve saygıda, hoşgörüde ve merhame tte, barışta ve adalette nasıl davranmamız gerektiğini öğreten sizlersiniz. Yaşamın zorluklarıyla başa çıkabilmek için ne yapmamız gerektiğini bize öğreten sizlersiniz. Küçük bir çocuğw1 elinden tutup ona güç ve cesaret veren, onu dünyanın gerçeklerine hazırlayan yine sizlersiniz. Bize öğrettiğiniz bu bilgileri ve kazandırdığınız tecrübeleri bizde gelecek nesillere aktaracağız. Nesiller arası bağ kopmadığı sürece birlik ve beraberlik bağları da kopmayacaktır. Hayatın her alanında hiçbir zaman üzerimizdeki manevi elinizi çekmeyiniz. Çünkü o el bir neslin yol haritasıdır. Yol haritası ise doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin ayırt edilebilmesi için bir nevi kılavuz görevini yapar. Eğer kılavuz olmazsa yaşam zorlaşır ve hatalar çoğalır. Bu kılavuz, sosyal çevre için büyük bir öneme sahip olmakla beraber devletimizin dirayeti için de çok önemlidir. Bu doğrultuda şundan emin olabilirsiniz ki ecdadımız nasıl bu topraklar için canla başla savaştılarsa bizlerde o inanç ve bilinç ile gerekeni yapmaktan geri durmayacağız. İstiklal şairimiz Mehmet Akif in söylediği gibi: " A.sım' ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek Ey bu topraklar için topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi Bedr' in arslanları ancak bu kadar şanlı idi. " Bizl erde çağın vermiş olduğu imkanlar dahilinde bu vatan için her daim mücadelemizi sürdüreceği z. Bu mücadelede bizlere örnek teşkil eden siz büyüklerimizin tavsiyeleri bizim için büyük bir öneme sahip. Bundan dolayı gençlere inancın ve gayretin birleşmesiyle gerçekleşecek olan mücadele şuurunu aşılamanız gelecek için çok faydalı olacaktır. Devletimi zin hayatiyeti için gerekli olan din, dil ve tarih şuuru unsurlarını daima koruyacağız. Maddi ve manevi rehberlerimizi tanıyacağımızdan ve tarihten ibretler alacağımızdan hiçbir şüpheniz olmasın. Yeter ki siz büyüklerimi z, yere sağlam adımlarla basabilmemiz için bizlerin yanında durarak, tecrübelerimizden faydalanmamızı sağla yınız. Hem böylece gelecek, endişe verici olmayacaktır.
"Gençlerden Büyüklerine Mektup Kompozisyon Yarışması Sonuçlarının sonuçları belli oldu. Yarışmada Ortaokul Kademesinde Birinci Olan Öğrenci Erva Ateş oldu.
DÜNYAYI SEVGİ YÖNETSİN Değerli Büyüklerim, Bu mektup sizler için. Birkaç genci bir arada gören büyüklerimizin içinden hemen bir nasihat etmek gelir. Sizin yaşlarınızda biz de hoşlanmazdık, nasihat edenlerden diye başlarlar. “Büyüklerinize saygıda kusur etmeyin, küçüklerinizi sevin, önünüze çıkan engellere karşı sakın pes etmeyin, her zorlukla savaşmayı öğrenin, dik durun, yılmayın, okuyun elinize ekmeğinizi alın, hep birlik beraberlik içinde olun…" derler. Aslında bu sözlerde buram buram kokan yaşanmışlık vardır. Sanki bizler, siz gibiyken çok hatalara düştük, sizler düşmeyin der gibi... Bu sözler bizlerden yapmamızı istedikleri şeylerdir. Hiçbir büyüğümüz de dönüp bize sormaz: “Siz gençler, bizlerden ne istersiniz?" diye. Büyüklerimizin bu dileklerinin gerçek olabilmesi için bize söyledikleri sözleri toplum içinde önce kendilerinin sergilemesi gerekir. Ancak o zaman toplumdan sağlıklı nesiller çıkar. Şu an gözlemlediğim durum; tahammülü kalmayan, sabırsız, öfkeli insan topluluğu... Günlük hayatımızdan bir örnek verelim: Trafikte yeşil ışık yanmadan turuncuyu gören bir kimsenin fazladan beklemeye tahammülü olmadığını her an görebilmemiz mümkün. Korna sesleri yükselmeye başlar, daha olmadı camdan kafalar dışarıya sarkar. Hemen oracıkta bir tartışma başlar. Hatta trafikte bu tarz olayları abartıp şiddete başvuranlar bile var. Ne üzücüdür ki halk arasında bu insanlara isim bile verilmiş “Trafik Magandası". Bu olay büyüklerimizin bize “sabırlı” olun sözlerini hayatlarına nasıl geçirdiğinin bir örneği. Bir babanın biriken borçları yüzünden ailesini geçindiremediğini düşünerek intihar ettiğini haberlerde izledim. Beni derinden etkileyen olaylardan biriydi. O baba kendince kurtuluş yolunu böyle seçti. Aslında o baba, zorluklar karşısında pes etti ve gitti. Ya geride bıraktıkları... Beraber yola çıktıkları eşi… Babasız kalan çocuklar… Geride kalan anne-baba…. Anne, yarım kalmış haliyle nasıl çocuklarının yaralarını sarıp sarmalayacak, onları nasıl yetiştirecek? Öyle bir ortamda yetişen çocuklar nasıl sağlıklı bireyler olacak? O anne, hem anne hem baba olmanın yükünü tek başına nasıl kaldıracak? Bu olay büyüklerimizin “Zorluklar karşısında pes etmeyin!” sözleriyle nasıl çeliştiklerini gözlerimizin önüne seriyor. Geçmiş yıllardaki sıra arkadaşım Sude'den bahsetmek istiyorum. Öyle tatlı bir kızdı ki... Hiç öyle bizlere benzemiyordu. Hepimizden farklıydı. Bazen öyle değişik halleri vardı ki biz ona “ büyümüş de küçülmüş” derdik. Kaşları hep inik üzgün bir ifadesi vardı. Öğretmen ders anlatırken sesi yükseldiği anda Sude hemen irkilirdi. Teneffüslerde uzun uzun dalıp gider, hep bir şeyler düşünürdü. Olur olmadık şeye ağlardı. Okuldan çıkış saatimiz yaklaştıkça “Bugün eve gittiğimde ya annemi evde bulamazsam.” gibi garip endişeleri vardı. Bir gün Sude okula gelmedi. Öğretmenimiz, “Sude'nin başka bir şehre taşındığını, eğitimine orada devam edeceğini” söyledi. Sonradan öğrendik ki babasının annesine şiddet uygulamasından dolayı ayrılmışlar. Bu masum çocuk bu şiddetin arasından sıyrılıp okula geliyormuş. O korkak, ürkek halleri bu yüzdenmiş. Ben böyle olayları filmlerde olur zannederdim. Meğer yanı başımda Sude neler yaşamış! Anne ve babasından sevgi görme yaşında olan bir çocuğun bunları yaşamaya ne hakkı var? Onun ihtiyacı olan tek şey anne, baba sevgisi; mutlu, huzurlu bir ortam. Biz büyüklerimizden birbirimize saygıyı, sevgiyi, aile olmayı böyle mi öğreneceğiz? Tüm Türkiye’nin gözleri önünde yaşanan bir olay daha... “Anne lütfen ölme" başlıklı bir haber. Bir tarafta eşi tarafından boğazı kesilerek "Ölmek istemiyorum" diye haykıran canına kastedilmiş bir anne. Diğer tarafta on yaşındaki kızının "Lütfen ölme anne" diye yalvarışı... Bu olayın sonunda anne mezara, baba hapse, küçük kız ise yalnızlığa mahkum edildi. Bu olaylar gerçekleşirken o küçük kıza soruldu mu en ihtiyacın olduğu anda anne ve babandan ayrı bir hayat ister misin diye? İnsanlar arası anlaşmazlıkların çözüm yolu bu mudur? Küçük kızın gözü önünde yaşanan bu olayı unutturmaya kimin gücü yeter? En güvendiği aile ortamında bunları yaşayan biri ileride kime güvenebilir? Sizlerden böyle mi öğreneceğiz mutluluğu, huzuru, birbirimize olan sabrı. Sevgili büyüklerim, hayatlarımızda bazı olaylar yaşanırken bizi görmezden gelmek yerine bize biraz kulak verin. Biz böyle bir ortamda yaşamak istemiyoruz. Bizden istediklerinizi öncelikle sizden görmek istiyoruz. Çünkü biz sizleri izliyor ve sizleri örnek alıyoruz. Savaşın, şiddetin, cinayetlerin, nefretin, kinin, öfkenin kol gezdiği bir toplum değil; sevginin, saygının, huzurun, mutluluğun, barışın yaygın olduğu bir dünya istiyoruz. Ancak sevgi ve saygıya doymuş insanlar dokunduğu yeri güzelleştirebilir. Unutmayın kötülüğün hâkim olduğu bir ortamda ruh sağlığı yerinde bireyler yetişmez. Kötülüğü kendi elinizle yetiştirmeyin. Bizleri sevgi çemberiyle kuşatın ki dünyayı “SEVGİ” yönetsin.
"Gençlerden Büyüklerine Mektup Kompozisyon Yarışması" Sonuçlarının sonuçları belli oldu. Yarışmada Ortaokul Kademesinde İkinci Olan Öğrenci Pelinsu ÇAKIR oldu.
NASIL BİR GELECEK İSTİYORUZ? Sevgili Büyüklerim, Geleceğimizin Emanetçileri, Nasılsınız, iyi misiniz? İyi değiliz dediğinizi duyar gibiyim. Bize iyi bir dünya bırakmayacağınız için biraz düşünceli biraz da üzgün gördüm sizi. Kendinizi ölümsüz falan mı zannediyorsunuz? Sanki dünyada bir tek siz varmışsınız gibi davranmayın lütfen! Hatta oturun bir gün düşünün bu dünyayı nasıl bu hale getirdik diye. Nasıl mı getirdiniz? “Sus küçüğün söz büyüğün demişler.” Müsaadenizle anlatayım size. Geçenlerde bir belgesel izliyordum. Orada bazı balinaların kendilerini kıyıya vurup öldüklerinden bahsediliyordu. Çok ilgimi çekmişti. Acaba balinalar intihar mı etmişti. Yoksa başka bir sebebi mi vardı. Biraz araştırdıktan sonra balinaların beslenirken balık zannedip kilolarca plastik atık yediğini, bunun sebebinin de fabrikalardan atılan atıkların olduğunu gördüm. Aynı zamanda savaş tatbikatı yapan gemilerin çıkarmış oldukları ses dalgaları balinaların yönlerini şaşırmalarına ve okyanusa açıldığını zannedip karaya vurmalarına sebep oluyormuş. Gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti olmadan, bir çocuk ölmeden, bir yuva dağılmadan, bir çocuk ortada kalmadan, bir kalp kırılmadan...Bu acı haberleri duymadan günler geçmiyor, Sevgili Büyüklerim. Ya sebebini bilmediğim, anlayamadığım, anlamak da istemediğim savaşlarınıza ne demeli? Peki, bu savaşlarda en çok kim zarar görüyor? Aslında bu sorunun cevabını herkes biliyor ama bazıları bunu kabul etmemekte ısrarcı. Tabi ki de hiçbir günahı olmayan, savaşın ne olduğunu bile bilmeyen, neden yakınlarını kaybettiğini anlayamayan çocuklar...Ülkesinden, evinden, doğduğu yerden, sevdiklerinden ayrılmak zorunda kalan çocuklar...Onların suçu neydi ki? Sadece çocuk olmak mı? Onlar hiçbir suçu, günahı olmadan savaş olmayan; bir geceye uyuyup, savaş olan bir sabaha uyanan çocuklar... Tüm hakları ellerinden alınmış, evleri ve okulları yıkılmış, anne babalarını kaybetmiş, bu anlamsız savaşın ortasında kalmış çocukların suçu neydi ki? Küçücük, savunmasız bir çocuk size ne yapabilirdi..? Siz büyüklerimizin yapabileceği en büyük kötülük; yuvaları yıkmak, çocukları öksüz ve yetim bırakmak... Evet, siz kötüsünüz, duyarsızsınız, merhametsizsiniz, bencilsiniz ama dünyada iyi büyüklerim de var. Mesela çocukların ölmesini istemeyen, çevreyi ve hayvanları koruyan, onlara zarar vermeyen, yerlere çöp atmayan, denizleri kirletmeyen, dünyanın dengesini bozmayan, savaş çıkarmayan, barışçıl büyüklerim de var. Çok duyarlı, sevecen, merhametli, düşünceli, hoşgörülü, fikirlerimizi önemseyen, bize saygı duyan, bizimle empati yapan büyüklerimiz de var. Peki, Nasıl bir gelecek mi istiyoruz? Hayvanların insanlar yüzünden zarar görmediği, çocukların ölmediği, anlamsız savaşların olmadığı, kadınlara ve çocuklara şiddetin uygulanmadığı, çevreye zarar verilmediği, adımbaşı kütüphanelerin olduğu ve herkesin birbirine saygılı davrandığı; sevginin her yeri kuşattığı bir dünya istiyoruz… Sevgili Büyüklerim, bu istekleri lütfen bizden esirgemeyin! Sağlıcakla kalın.
"Gençlerden Büyüklerine Mektup Kompozisyon Yarışması" Sonuçlarının sonuçları belli oldu. Yarışmada Ortaokul Kademesinde Üçüncü Olan Öğrenci Nehir Sıla Örs oldu.
SEVGİLİ BÜYÜĞÜM Daha önce hiç mektup yazmamıştım. Öğrencisi olmaktan onur duyduğum okulum Özel Yeryüzü Koleji’nin “Gençlerden Büyüklerine Mektup” adlı kompozisyon yarışması düzenlemesi konusunda verilen ödevimi yapmak adına, bu mektubumu benden yaşça büyük olan tüm büyüklerime yazıyorum. Annem ve babam, anılarını anlattıkları sohbetlerinde sevdiklerine mektup yazmanın ve sevdiklerinden mektup almanın çok keyifli olduğunu söylemişlerdi. Ancak ben bu keyfi hiç yaşamadım. Çünkü ben, on bir yaşındayım. Bilişim ve iletişim çağında doğdum. Bu nedenle duygu, düşünce ve isteklerimi yaşıtlarım gibi teknolojik araç ve gereçlerle yapıyorum. Sevgili büyüklerimizin biz çocukları çok sevdiğini biliyorum. Bu çok sevgi, bazen hayatımıza çok müdahale etmelerine de neden oluyor. Büyüklerimiz hayat tecrübelerine dayanarak bazen nasihatın dozunu da artırabiliyorlar. Yanlış bir davranışımızda çocuk olduğumuzu unuttukları da oluyor. Anlamadığımız bir konuyu sorduğumuzda, seviyemize uygun anlatamadıkları da. Hatta bazen sevgili büyüklerimizin sesleri de çok yüksek çıkabiliyor. Ama tüm bunlara rağmen tüm büyüklerime çok saygı duyuyorum. Hepsi çok kıymetli çok değerli. Çünkü onlar biz çocuklar için elinden gelen fedakarlığı fazlası ile yapıyorlar. Ve ben bunun farkındayım. Çoğu çocuk gibi benim de ilk eğitimim evde başladı. Yürümeyi, yemek yemeyi, konuşmayı, sevgiyi ve bir çok şeyi öğrenirken yanımda ailem vardı. Ailemin olmadığı zamanlarda anneannem ve dedem. Okula başladığımda öğretmenim. Hasta olduğumda sağlık çalışanları. Büyüklerimiz her şeyimizle o kadar ilgili o kadar özenliler ki hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Zaten bizim kültürümüzde de büyüklere duyulan saygı ve sevgi yüzyıllardan beri değişmeyen en güzel duygu. Hiçbir çocuğun büyüksüz kalmaması duasıyla mektubuma son verirken büyüklerimin de ellerinden sevgiyle öpüyorum.